Skip to content

Whitney Houston filmi bu mudur yani?

Whitney Houston filmi bu mudur yani?
20 milyon dolar borçla bir otel odasında aşırı dozdan uyuşturucu sebebiyle kalp krizi geçirerek 48 yaşında hayatını kaybeden bir efsaneden söz ediyoruz. Filmi benim gibi hayranları için hayal kırıklığı.
Share on facebook
Share on twitter
Share on pinterest
Share on whatsapp
20 milyon dolar borçla bir otel odasında aşırı dozdan uyuşturucu sebebiyle kalp krizi geçirerek 48 yaşında hayatını kaybeden bir efsaneden söz ediyoruz. Filmi benim gibi hayranları için hayal kırıklığı.

2022 yılında ite kaka öğrendiğim yegane şey durumları kabul etmek oldu. Takıntılı ve ısrarcı kişiliğimle geçirdiğim onlarca zorlu yılın nihayetinde ¨Tamam¨ dedim ¨Olmuyorsa bırak ¨. Belki zamanı değildir, belki şimdi olan senin için en doğrusudur. 

Buraya da hiiiiç kolay gelmedim yani. Hırsımdan ağladığım, ¨Neden şimdi, neden bana, neden olmuyor?¨ isyanıyla tepindiğim çok olmuştur. İnsan lafla değil, burnunu sürte sürte idraklıyor bazı şeyleri. N’apcan 🙂 

Bu aceleci, ¨E hadi olacaksa olsuncu¨, patlamayı bekleyen siniri ellerinde, düzenci halim insanları, durumları, duyguları, evrenin işleyişini kontrol edemeyeceğimi anladıkça kabulcu biri yaptı beni.

Nasibing rocks 🙂 

Öyle beklediğimle değil başıma gelenle yaşamayı öğrendim yani. 

Neyse işte bu sabah bütün planlarım bir bir suya düşünce, ¨Madem olmadı sinemaya gideyim bari ¨ dedim. 

***

İstinye Park sinemaları gişesine gittim. Üç salonda oynayan ‘Avatar’ bir yanda, Whitney Houston’ın hayatını anlatan ‘I Wanna Dance With Somebody’ diğer yanda. Önümdeki huysuz adam, beni de tersleyerek yarım saat sonraki ‘Avatar’a bilet alınca, dedim en iyisi ben beş dakika sonra başlayan ‘Whitney’e gireyim.

Houston’ı Naomi Ackie oynamış. Tebrik ediyoruz çabası için. Daha iyisi olabilirdi demekten kendimi alamıyorum.

 

 

 

 

 

 

Biletimi, mısırımı aldım. 

Salona girdim ki en arkada eski bir arkadaşım. İsmini vermek istemiyorum, belki istemez diye düşünerek (gördüğünüz gibi takıntılı olduğum kadar kibarım da) popüler, başarılı bir kadın kendisi. 

O da koca bir kova mısır ve yanında nachos almış. Ooo demek zayıf ve fit kadınlar da mısır komasına girebiliyor. ¨Gelsene yanıma otur¨ dedi. Film bir türlü başlamıyor. Reklamlar yok zaten. Sinema salonunda besbelli ‘saldım çayıra Mevlam kayıra’ durumu söz konusu.

O sırada ‘small talk’ların sahteliğinden, davetlere katılmadığımızdan, yalnızlığımızı sevdiğimizden, ilişkilerin geldiği korkunç yerden dem vurduk mısırlarımızı yerken. Bu konuları da sonra yazarım. 

Film Whitney’in genç kızlığında annesinden şan dersi alırken başladı, makinist görüntüyü ayarlamadı. Belki de makinist aşıktı bilemiyorum 🙂 Kaderime yine razıydım, gram sinirlenmedim vallahi. Allah’ım depresyonda olabilir miyim?

***

Neyse, Whitney Houston dünyaya gelmiş geçmiş en büyük seslerden biri. Zamanında Amerika’nın ‘ulusal hazinesi’ ilan edilmiş müthiş bir şarkıcı. Onu anlatan filmin de  Elton John’unki gibi, Freddie Mercury gibi, Elvis gibi etkili, derinlikli ve büyüleyici olmasını bekliyorsanız şimdiden söyleyeyim sinemaya gitmeyin. Bir platformdan izlersiniz. 

Çünkü Whitney benim çalıştığım yer! 

Çocukluğumdan beri hayranıyım ve hayatının her etabını takip edip, röportajlarını, tüm canlı performans videolarını izledim. Delirirdim onun için.

Nasıl delirmezsin ki, vokal aralığının gerçek dışılığı, tarihin tüm rekorlarını kırışı,  ‘Bodyguard’ efsanesi, ‘I Will Always Love You’ coverı ile 14 hafta dünya listelerinde bir numarada kalması, şovları, kıyafetleri…

¨Aslında ben sadece jean, tişört ve spor ayakkabı giymek istiyorum ¨ derken bir moda ikonu olması… Ki Rihanna’nın tüm stili Whitney çakmasıdır. Üşenmeyen baksın. 

*** 

Ve fakat filmi Whitney’i bilmeyen biri izlese, gerçek Whitney’in kıyısından geçemez. Filmin prodüktörü Whitney’in baştan beri yapımcısı olan Clive Davis olunca şaşırdık mı buna? Hayır.

Whitney Houston menajer Clive Davis ile ilk albüm imzasını atarken… genç, mutlu, hevesli

 

 

 

 

 

 

Sanki ölüsünden biraz daha para yapalım, kendimizi de bolca övelim diye çekmişler filmi. Başroldeki Naomi Ackie’yi iyi bir performans çıkarsa da zaman zaman Serena Williams zannetmedim değil yani. Whitney’in zarafeti ıskalanmış.

Ve sanırsınız Clive Davis ermiş, babacan, dünyanın en bilge yapımcısı. Hadi oradan. 

20 milyon dolar borçla bir otel odasında aşırı dozdan uyuşturucu sebebiyle kalp krizi geçirerek 48 yaşında hayatını kaybeden bir efsaneden söz ediyoruz. Ne Bobby Brown’la yaşadığı toksik aşkı tam anlatılmış. Ne babasının dolandırdığı Amerika’nın prensesinin dramı. 

Başta ona iyi gelen sonra sonunu hazırlayan büyük aşkı Bobby Brown. Toksik aşka hayır diyoruz.

 

 

 

 

 

 

 

 

Basının hayatını nasıl mahvettiği, beklentilerin altında sevgisizce ve çaresizce ezilmesi, rakipleri, Oscar töreni performansından çıkarılması, unutulmaz Olimpiyat şarkısı ‘One Moment In Time’, Bobby Brown’ın kıskançlık ve yetersizlik krizlerini susturmak için kabul etmek zorunda kaldığı ‘Being Bobby Brown’ reality şovunun rezilliği, yaptığı düetler, unutulmaz sahne şovları, Natalie Cole ile arkadaşlığı yok.

Bodyguard filminin etkisi, filmden sonraki müthiş şöhretin getirdiği mutsuzlukla düştüğü uyuşturucu batağının derinliği yok. 

Bobbie Brown’ın duygusal şiddetleri ve hatta Whitney’in nihayetinde yüzüne tükürmesi hadisesi yok. 

Rehabilitasyona defalarca girişi, çıkışı, Harlem’de uyuşturucu alırken yakalanması yok. 

Herkese ‘Siz yanıldınız, benim evliliğim iyi gidiyor, mutluyum ¨ demek için kendinden vazgeçişi, çocuk gibi ağzını açmadan parasını ve şöhretini kullananlara susması ve yakasına yapışan depresyon yok.

Yani içi ağırlıkla  Clive Davis’e övgü filmi gibi bir şey. Rolü Stanley Tucci oynamış, hakkını vermek lazım, Tucci elbette çok başarılı. Adalet kırmızı çizgimiz. 

Whitney Houston’ı anlamak için YouTube’a girip önce canlı performanslarını izleyin sonra da Oprah’ya verdiği son röportajını. Sırf o röportajdan bile yılın filmlerinden biri çekilebilirdi.

Hiçbir zaman içinde hak ettiği sevgiyi bulamamış; son sözleri ¨Sadece sevmek ve sevilmek istedim ¨ olan, hunharca kullanılıp savrulmuş bir yetenekti o. Ölüsü bile aynı muameleyi görmüş. 

Yine yeniden Whitney Houston’a yazık olmuş. Çok çok daha iyisi, derini, doyurucusu yapılabilirmiş. Ayşe buna kızdı 🙂

Eve geldim, önce bu yazıyı yazdım, şimdi de oturup canlı performanslarını izleyip bugün de Whitney Houston’a üzülmek istiyorum. 

N’apcan, kısmetimde bu varmış 🙂 Akıştayız, nasipteyiz, Rabbim sen duy. 

5 Yorumlar

  1. Her zaman olduğu gibi müthişş tebrikler ve teşekkürler ❤️

  2. Hızlı yorum yazıyorsunuz uyarısı aldım, ben 5. okuma sonrası yorum yazmıştım

  3. Sen hep yaz Ayşe, bayılıyorum kalemine ❤️

  4. Seviyorum tespitlerinizi ve bakış açınızı


Bir Yorum Ekle

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.