–Biliyor musun, insanları öldürüyorum Portuga.
-Bunu nasıl yapıyorsun Zeze?
-Onları unutarak.
Şeker Portakalı
Unutmak lütufsa eğer hatırlamamak neden derin bir boşluk hissi?
Her şeyi hatırlasak delirir miydik sahiden?
Ya da bir de şuradan çevirip bakarsak; unuttuk ama unutulmak ister miydik esasen?…
Doğru cevabı bulsam sanki bünyemi tatmin edecekmiş gibi, yine döndürüp duruyorum kafamda bir şeyleri işte…
***
Geçen gün yeni tanıştığım biriyle uzun uzun sohbet ederken çıktı konu aslında. Sohbet dediysem de altı saat kadar yani. Bakın bundan daha iyi bir terapi ve kendine bakma seansı daha bilmiyorum.
İlk kez tanıştığın biriyle sadece ve saatlerce konuşmak… bu da şanslıysanız hayatta birkaç kez denk gelir.
Lafını önden tartmadan, hesaba kitaba yatmadan, bir daha görür müsün görmez misin telaşına düşmeden, telefonuna bakmadan, elini kolunu nereye koyacağını bilemediğin sessizliklerde acı çekmeden, yaratacağın etkiyi ölçüp biçmeden yapılan bir nehir sohbet.
Çok şık.
Günümüzde kağıt üstünde olağandışı bir durum bu. İlk bakışta yakınlık acayip bir his; saten gibi. Bazen bir arkadaş ya da sevgili olur sonra. Devamını bilemem yani. Hafif, oda sıcaklığında ve serbest bir his. Gün batarken denize girmek gibi.
Başınıza gelirse kıymetini bilip tadını çıkarmalısınız bence.
Neyse, sapaklara girmeden ana yoldan devam. Sapaklar karlı, buzlu, kayar şimdi 🙂
***
… konuşurken konuşurken laf unutmaya geldi. Esasen hatırlamamaya. Eski ilişkilerini istese bile hatırlamadığını söyledi bana. Kokusunu, sevişmelerini, nasıl öpüştüklerini, saçlarını…
¨Bu tuhaf değil mi?, nasıl olabiliyor yani?¨ dedi. Sormadı, dedi.
Sormadı ama cevap verdim;
¨Nasılını ben de çözemedim doğrusu¨.
Yüzü gider gözünün önünden, çiz deseler çizemezsin kağıda mesela, gözlerinin renginden şüpheye düşersin sonra. Elleri silinir, hislerin zaten kayıp.
Sahi neyin peşine düşmüştüm? diye kalakalırsın¨.
İntikam bu mu acaba?
***
Elbette günlük rutindeki bazı anıları hatırlamamak normal. Hayatını tüm detaylarıyla hatırlamak zaten ‘Hipertimezi’ olarak adlandırılıyor. Aşırı hatırlama sorunu. Nöropsikoloji araştırıyor da araştırıyor bu meseleyi.
Ve fakat bizim hatırlamayışımız başka bir yerden can yakıyor. Bu unutmak gibi değil de sanki hiç yaşanmamışlık kişiyi yere düşüren bir hal. Kapılırsan, madem hatırlamıyorum hiç yaşamasam da olur diyebilirsin mesela.
Eh madalyonun tersi de var, n’aber? Unutulma fikri de rahatsız ediyor insanı, batıyor raptiye raptiye. Tamam! Onu, şunu, bunu unutabilir de beni nasıl unutur?????
***
Çocukluğumdan bugüne hatırladığım tüm anıların yemekle ilgili olduğunu fark etmenin şokunu yaşayalı birkaç sene oldu. Hafıza bir tek yemeğe tutunmuş, gerisine basmış bulanıklığı desene.
Diyelim ailece sofradayız, patates kızartmasını ketçaba bulayarak yiyorum; mutluyum.
Ablam tatlısını yemediği için masadan kalkmama cezası almış (çocuk şeker yemiyor daha ne istiyordunuz?), tatlısını kimseler görmeden kaşıklayıp ablamı cezadan kurtarıyorum; kahramanım.
Okuldan gelmişim, üniformam üzerimde tabureye çıkıp kendime tost yapıyorum; eğleniyorum.
Yumurtalar, peynir parçaları, tabaklar yerlerde ağzımda az önce yediğim vişne reçelinin tadı; çok korkuyorum.
Kapuskadan az versin, peynirli makarnadan çok diye düşünüyorum; ilk okuldayım.
Masanın altına koyduğum çubuk krakeri tırtıklıyorum; lisedeyim.
Yumurta kırıyorum, kötü kokuyor, bozuk; nihayet o kavga çıkıyor, ayrılıyoruz.
Buna da ‘gustotary memory’ diyorlar yani ‘tat hafızası’. Sebebi şöyle; yemek koku, tat, görme ve dokunma duyularına aynı anda basabiliyor.
Hafızada en etkili duyu ise koku. O yüzden sizinle bütünleşen bir parfümünüzün olmasını tavsiyelerler. Unutulmamak için sık bakalım. Kokudan sonra da tat geliyor. Anlaşılan benim hatıralarım yemek kokuyor.
Sanırım bu yüzden kafa dağınıklığımda, canım sıkıldığında, kelimeler gruplar kurmadığında kendimi mutfağa atıp yemek yapıyorum. Beş yaşından beri bu böyle.
***
Alışverişe çıkmamıştım, kafamı açamayınca açtım buzdolabını baktım öyle bugün. Offf! dolaptan bile üşüyorum. Gidip içeri otursam sükunetim yetmez, yazsam… ne bileyim.
Bilemediklerine teslim olmak kolay değil. Israrcılığın maç sonu yüzde yüz mağlubiyet. Kaçmak da bir seçenek…
İyisi mi şu boynu bükük havuçlarla kek yapayım. 3 yumurta ve şekeri çırp. Üzümleri sıcak suda ıslat. Biraz süt ve zeytinyağı. Üç bardak un, tarçın, zencefil, muskat rende, bir tırt tuz, ceviz, üzümler… Ver fırına, otur mutfaktaki kaloriferin önündeki tabureye, düşün şimdi. Yok! düşünme! Hissini seyret.
Hatırlamak istiyorsan eğer sonra git yaz defterine; en sevdiği yemek kıymalı mercimek…
5 Yorumlar
Hafızadan silinmesini o kadar çok istediğim biri var ki.Eskiler gibi tadını kokusunu unutsam…çok güzel yazmışsınız canım kek çekti okurken 🙂
Bir an önce bir kitap yazın bence. Daha çok kitleye hitap edebilmek için. Toplumun buna ihtiyacı var, belli olmaz best seller listesinde yer alırsa, film ya da dizi bile olabilir.
Unutamamak bence daha iyi anlatılamazdı…
Hatirlamamakla unutmak arasindaki fark nedir acaba ? Insan unuttugunu veya hatirlamadigini bilemez ki hatirlamiyorum veya unuttum diyebilsin. Yuz , sima gozleri unutabilirsiniz ama birlikte yururken katila katila guldugunuz bir yerin tam oradan gecerken unuttum ya da hatirlamiyorum dediginizi bir anda butun netligi ile hatirliyiverirsiniz. Bu zaman olur bir yer .zaman olur bir koku , zaman olur bir melodi ile birlikte olusur. Guzel olani ise sadece o ani cimbizla alir hafizaniz koyar onunuze. Bir zaman katmanindan bir digerine isinlanma gibi olur. Yaninizda biri varsa bunu sezer ve sorarsa da gecistirir ve simdiki zaman katmanina geri donuverirsiniz.
Lütfen kitap yaz olur mu