Skip to content

14 Şubat ya da Şubat 14

14 Şubat ya da Şubat 14
Yalnızlık kader değil, kendi kendimize yarattığımız yapay bir keder. Çünkü daima savaşı yalnızlık kazanıyor ve sana ¨Benimle paşa paşa geçinmeyi öğrenmeden iplerini salmam, ona göre¨ çekiyor.
Share on facebook
Share on twitter
Share on pinterest
Share on whatsapp
Yalnızlık kader değil, kendi kendimize yarattığımız yapay bir keder. Çünkü daima savaşı yalnızlık kazanıyor ve sana ¨Benimle paşa paşa geçinmeyi öğrenmeden iplerini salmam, ona göre¨ çekiyor.

Bip! Biiiip!

¨Ben artık like değil, love istiyorum¨.

Aleyna Tilki artık like değil, love istiyor 🙂

İmza: Aleyna Tilki.

Bu sabah WhatsApp grubundan gelen bu mesajla uyandım (ooooo i just want some real love, i just want some real love babbbyyyy). Tabii ya bugün 14.Şubat… Sevgililer Günü. Esasen bana göre Şubat 14.

Herhangi bir gün mü? Yani evet.

Herhangi bir gün değil mi? Peki, ona da evet.

Yine hayattaki her şey gibi konuyu nereden yakaladığına, hangi köşeye sırtını yaslayarak meseleye bakışlarını diktiğine bağlı bir durum. Hoş geldiniz.

Alkışlaaaaar!!! Şak! Şak! Şak!

¨YALNIZLIK BENİM KADERİM Mİ?¨

Diyelim yalnızlar çoğunlukla hazzetmiyor Sevgililer Günü’nden. Fonda hep bir istenmemişlik, tutturamamışlık, olduramamışlık yani başarısızlık, yenilmişlik kokusu dolanıyor çünkü, nasıl hazzetsinler.

Sanki sevgilin yoksa şu hayatta eksikmişsin gibi. Acaba öyle mi?

Misal Şubat’ın 10’unu devirdin mi şöyle gıcık bir soruya maruz kalıyorsun: ¨Sevgililer Günü’nde ne yapıyorsun?¨. Sanırsın yılbaşı, hem sana ne? Bana çıkma mı teklif edeceksin?.

Sen de konudan kaçmak için: ¨Hiiiç, Sevgililer Günü ne ya? Saçmalık. Kapitalist bir gün. Amaan¨ cevabını yapıştırıyorsun.

Fakat ılgıt ılgıt yalnızlığa ağıtlar, isyanlar, küsmeler kopuyor içinde. Rica edeceğim ¨Yok öyle değil¨ denmesin, lafımın üstüne laf söylenmesin. Biliyorum ben sizi.

Alın hemen misal. Dün Instagram hikayelerinde ‘Sevgililer Günü’ şerefine soru-cevap yaptım. Bakın gelen yüz sorunun sekseni şu tatlardaydı;

¨Şu yalnızlık ne zaman bitecek?¨.

¨Niye akıllı, güzel ve güçlü kadınlar hep yalnız¨ (inanmayın bunlara).

¨Ne olacak bu aşksızların durumu?¨.

¨Yalnızlık benim kaderim mi Ayşaaanım?¨.

Cevap veriyorum: Yalnızlık kader değil, kendi kendimize yarattığımız yapay bir keder aslında. Ondan bu kadar kaçmak, onunlayken çanta kolunda, montun elinde her an ortamdan tüymek için hazır beklemek, zorla ¨Hadi madem çıkış yok bir kahve daha içeyim¨ demek olmuyor yani.

Çünkü daima savaşı yalnızlık kazanıyor. Kapıdan kovsan bacadan giriyor ve sana ¨Benimle paşa paşa geçinmeyi öğrenmeden iplerini salmam, ona göre¨ çekiyor. Okeeey?

YALNIZLIK KİŞİSEL GÜNCELLENME SÜRECİDİR

Yıllarca test ettim, onayladım: yalnızlığını sevmeyi öğrenmek insanın kendine yapabileceği en ama ennnn kıyak şey.

Yalnızlık kişisel bir güncellenme sürecidir, elzemdir, mutlaktır, olmazsa olmazdır.

Bakın aşka inancını bin bir hadiseye rağmen kaybetmemiş, aşka bayılan, aşkı motivasyonların şahı sayan biri söylüyor bunu size. Atın fav’a, bekleyin.

Çünkü yalnızlık kişisel bir güncellenme sürecidir. Elzemdir, mutlaktır, olmazsa olmazdır. Kişinin aklını-ruhunu beslemesi, yenilenmesi, yaşamda yaprak gibi sürüklenmeye son vermesi, istediğini-istemediğini tespit etmesi, içini yerlere döküp çöpleri ayıklaması, duygularını-beklentilerini-dileklerini doğru çekmecelere koyması için olağanüstü bir yapılanma aşamasıdır.

Hani yıllar önce aşık olduğumuz (olduğumuzu sandığımız da denebilir) birini görünce ¨Ben nasıl bu adama/kadına aşık olmuşum, inanamıyorum¨ şoku geçiririz ya. Tam da bununla yüzleşebilmek için lazımdır yalnızlık.

Kabuğuna çekilmeden, birine yaslanmakta ısrarcılık ederek kendini nasıl bulabileceksin, söyler misin?

Ben sizin yerinizde olsam zincirleme ilişki yaşayan kişilerden uzak dururum mesela. Nefes almadıkları için güncelleme yememiş sevgili adaylarıdır onlar. Her kişiyi aynı yerden, aynı bakış açısıyla, aynı şarkı listesiyle, aynı cümlelerle severler. Ya da seviyormuş gibi yaparlar.

KENDİNİN ESASLI SEVGİLİSİ OLMAYA NE DERSİN?

Halbuki kendisiyle iyi vakit geçirmeyi çözmüş, yalnızlığı kader değil hayatın bir süreci, tazelenme-büyüme dönemi olarak fırsata çevirmiş birinden çıkabilir esaslı sevgili. Kendi tamlığı içinde seninle yürümek isteyen birinden daha kıymetlisi kimdir ki? Gerisi ilişmeler, çekişmeler, uyuz olmalar dünyası.

Hal böyleyken önce kendinin esaslı sevgilisi olmaya ne dersin, yalnızlık dönemindeki canım kardeşim?

Aç içini, yatır masaya, dök, ayıkla, hizala, başını okşa, uyar, bak, bir daha bak. Potansiyelini arakla, üzerine oyna. Üret, çalış, keyif al, eğlen. Bedenine saygı duy. Besle, şımart, spor yap. Dinlemediğin müzikleri dinle, okumadığın kitapları oku, tanımadığın insanlarla konuş, şehirde o hiç gitmediğin semte uğra, başka sularda yüz, başka yerlerde güneşi batır, aklına daha önce gelmemiş şeyleri merak et, kafana göre takıl.

Üşenme, çıkmaz sokaklarda kalmanın karanlık konforunda direnme. Şu kurban psikolojisini tez elden terk et bakalım. Olayları değil duyguları ciddiye al, oturup bunları konuşalım aramızda.

Sonra zaten sen tatlı tatlı yürürken yolun kesişecektir o sevgiliyle. İşte o zaman aklında şüpheli sorular olmadan, midende fokur fokur endişeler kaynamadan akıp gideceksin onunla. Yetersizlik hissin, çocukluktan yadigar korkuların basmayacak omuzlarına. Ohhh ya.

Dönelim like değil love isteyen Aleyna’ya.

Beğenme üzerine kurulu yeni düzende, aşkı bulmak kolay değil elbet ama olmaz mı? Olabilir. Sen hele bir kendini beğenme/beğendirme savaşına beyaz bayrağı çek, kendini her halinle sevmeye, sende akmaya başla da neden olmasın?

 

3 Yorumlar

  1. Elbette olur Güzel Ayşe yine şahane yazmışsın birebir deneyimledim yazdıklarını ve inancımı hiç kaybetmedim 43 yaşımda yeniden aşık oldum 3 yıldır birlikteyiz ve inşallah ömrümü severek sevilerek onunla tamamlamayı istiyorum

  2. Harikasin herzamanki gibi…ama ben artik love istiyorum cidden ya kısa ilskilerden yoruldummmm ask var gibi sora yok gibi

  3. Yazınızda “ kendi tamlı içinde seninle yürümek istiyen birinden kıymetlisi kim olabilir?” tanımında ;
    esasında eski “aşk” tanımına bir farklılık getiriyor.. eskiden “aşk”, kendini, başkasında kaybetmekken onda kendini yaşamakken… şimdiki “aşk” kendinindeyken, başkasıyla yaşamak, paylaşmak ..
    Bunun güzel tarafıda , kendimize ihanet etmeden , başkasıyla olabildikçe paylaşmak, yaşamak .. eğer bunu yapabilirsek karşı tarafa bağımlılıktan ve bağlama çabamızdan kurtulmuş olup özgür bir ilişki yaşarız .. kendimizde olduğumuz içinde acı çekmeden seçim hakkımızı güzellikleri paylaşmakta bulabiliriz.. sizce bu aşk yaşanabilinir mi? Aşkın evrim değiştirme hali diyebilir miyiz?


Bir Yorum Ekle

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.