Derin bir nefes alıp şunu peşin peşin kabul edelim; hepimiz yaşlanıyoruz. Bugün değilse bir süre sonra yani. ‘Yaşlanmak’ kelimesinin kendisiyle bile derdimiz büyük esasen, ‘yaş almak’ demek istiyoruz sanki günün sonunda yaşlılık hali kapımızı çalmayacakmış gibi. E peki, yaş almak olsun. Sizi mi kıracağım.
Son zamanlarda sıklıkla öncelik ünlü kadınlara verilerek; ¨Son hali şoke etti!¨, ¨…’yı görenler inanamadı¨, ¨Bilmemkim de estetik kurbanı oldu¨, ¨O eski halinden eser yok şimdi¨ gibisine zorba başlıklarla kişiler görünüşleriyle linç edilip, dalga geçiliyor.
Estetikle değişen kadınların fotoğrafları arşivlerden çıkıyor ve ¨Vah, vah¨ çekiliyor. Asıl sizin sığlığınıza ¨Vah, vah¨. O günün talihlisi kimse artık, sosyal medya ahalisi fotoğrafları paylaşıp, birbirine gönderiyor ve herkesler ¨İnanamıyorum¨lanıyor.

Ünlülerin düştükleri yerde diğerlerinin yürek ferahlatmasına aşinayız zaten. ‘Onun yüzü, onun kararı’ sloganına da sonsuz saygım var. Birini dış görünüşüyle yermeyi ucuz ve kötücül buluyorum.
Yahu daha dün Serenay Sarıkaya’nın yeni dizisi ‘Şahmaran’da görünen ayakları dalga konusu olmuştu sosyal medyada. Ayak! Bize armağan edilen, hiçbir katkımızın bulunmadığı, şükretmemiz gereken ayak yani. Bu berbat şekilciliğin sonu yok, anlıyorsunuz değil mi?..
Benim burada dikkatimi çeken ve deşmek istediğim konu başka. Estetik operasyonlar bazı kişilerin hayat kalitesini arttırıp, özgüvenlerine katkı sağlarken, yararlı olup; ipin ucu kaçtığında ve iş kontrolden çıktığında aynı fabrikadan çıkmış ürünler gibi kadınları kendi karikatürlerine çevirebiliyor.
O zaman soruyu yapılandırıyorum; Kişilerin beden algısı hangi sebeple ve ne zaman bozuluyor?.
Bunun psikolojideki adı ‘Beden Dismorfik Bozukluğu’. Seviyeleri var elbette. Kişinin beden algısının bozulması, bazı yerlerini çirkin bulması ile başlıyor. Sonunda evden çıkamamalara, sosyal anksiyeteye hatta intihara kadar gidebiliyor.
Yaşamları kötü yönde etkileyen, birey olarak potansiyelinizi yerle bir eden, ilişkileri, kariyerdeki verimliliği, yaşam zevkini mahveden bir şey beden algısı bozukluğu. Genellikle de çocuklukta ve ergenlikte başlıyor. ¨Tombişim benim¨ diye sevilmelerden tutun da kemerli burnunuzdan tatlı göbeğinize, kepçe kulaklarınıza kadar damgalanmalarınıza, olur olmaz buyurulan ¨Kilo ver!¨ tavsiyelerine, okuldaki görünüşünüzle ilgili yapılan zorbalıklara kadar gidiyor iş.
Narsist erkeklerin de favori kadın ezme yöntemi. Modelleri göstererek iç çekmeler, ¨Birkaç kilo versen¨ler, severek aldığın kıyafete ¨Sana yakışmamış, bu kalçayla mı giyeceksin?¨ demeler… Kadının belli kalite standardı var ya. Yersen, yemeyin!
Sonra gelsin yeme bozuklukları, gitsin aynada ağlama krizleri, otursun içimize o aslında hiç varolmaması gereken kompleksler, çalınsın hayatımız, boşa geçsin yıllarımız.

***
Sosyal medya çoktan kişilerin onay merkezi olarak dış görünüşlerini belirlemiş durumda. Bu kadar filtrenin, güzelleştirme/inceltme uygulamalarının, YouTube makyaj videolarının çıkması boşuna değil. Dünyaca ünlü model Kendall Jenner bile vücuduna inceltme yaptığı fotoşoplu görüntüleriyle gündem olmuştu bir ara. Düşünün siz bu ‘ideal’e yetememe halini artık.
Hal böyleyken de 18 yaşındaki genç bir kıza da 50 üstü kadına da aynalar haram oluyor. Geçen gün izlediğim bir belgeselde küçücük bir kız ¨Makyajsız dolaşamam ¨ diye ağlıyordu. Yahu senin makyajın m’sini yapmaman lazım bu duruluğa. Bir kız arkadaşım selülitleri var diye kaç yıl yaz tatiline çıkmadı. Fotoğraf çektirmek istemeyenler, bir küçük kaçamak yemek yiyince günlerce suçluluk hissedenler, mükemmel görünmedikleri için sevilmeyeceklerine inananlar… bakın çok ciddi bir problemdir bu.
Hal böyleyken de estetik operasyon kurbanları çoğalıyor işte. Yaşlanmaktan, kaz ayaklarından, sarkan cildimizden o kadar korkuyoruz ki yama yapar gibi bir daha, bir daha, hadi onu da yaptıralım derken kendini kaybetmek an meselesi oluyor.
‘Kendini sev’ kültürü esasen ‘ Kendini sev ama önce gençleş, sisteme uy, sonra sev’ diyor bize. Arada sıkışıyoruz.
Mesela oturup düşünsek biraz da sorsak ya:
- Sana göre ‘güzel’ ve ‘fit’ biri acaba kendinden mutlu mu? Ya da yaşamı kusursuz mu? Sorduk mu onlara?..
- Daima herkes için ondan daha iyisi mevcuttur. Bu işin sonu yoktur. Güzellik takıntısı zaman kaybından başka bir şey değildir.
- Esasen ben bu oyunlara neden geliyorum?
- Hayatımı beden kaygısıyla mı geçirmek istiyorum yoksa dopdolu üretken bir ömrüm mü olmasını isterim?..
- Kendimi niçin olduğu gibi sevip kabul edemiyorum?..
- Bedenime dair içime oturmuş bu kaygılar gerçekten benim mi? Ben bu kaygıları ne zaman ve kimden edindim?..

Bir de dönüp yaş alsa da herkesin hayranlığını toplamış, hayat amacını edinmiş, kırışıklıklarını yaşanmışlıklarına denk görmekten gururlu, özgüvenli, üretken; aklıyla kitleleri sürükleyen kadınlara bakıverelim. Diyelim Meryl Streep; dünyanın her yerinde nereden içeri girse herkes ayaklara kalkmaz mı? Hollywood’tan sisteme aykırı duran Sharon Stone, Gwyneth Paltrow, Naomi Watts, Julianne Moore… müzisyen Alicia Keys, Pink… İki sene önce kaybettiğimiz favori yazarlarımdan Joan Didion…Daha bir sürü örnek çıkar.
Biz neyi örnek aldığımıza bakmalıyız yani. Nasıl bir yaşam istediğimize… Estetik karşıtı değilim, yaratılan ‘sahte’ güzellik algısına karşıyım. Özellikle kadınların enerjilerini akıllarına, işlerine, yaratıcılıklarına adadıklarında nasıl da büyüdüklerinin, güçlendiklerinin farkındayım. Siz de farkında olun.
Zamanımız ve yaşamımız oramıza buramıza takılmayacak kadar kıymetli.
Genç kızlara da bu öğretilmeli; yaşlanmak kaçınılmaz. Kalbine ve aklına yatırım yaparsan güzel ve mutlu yaşlanırsın. Yani neyin peşinde koştuğuna dikkat et canım. Boş yere hayatını harcadığın her ana üzüleceksin sonra.
1 Yorum
Halimden memnundum ve okuduktan sonra daha da memnun oldum. Sukrettim. Tesekkurler.
Bir de baskalarinin fotolarinda oynama yapanlar var. Bu da bir tür dismorfi mi acaba onlarinki de baska bir gonul yorgunlugu.. ne zor..