Skip to content

‘Aftersun’ … Aynı Gökyüzünün Altında

‘Aftersun’ … Aynı Gökyüzünün Altında
Yılın filmlerinden 'Aftersun'ı yüreğiniz yeterse izleyin. Geçmişi bir miktar hafıza kaybıyla, istediğimiz gibi hatırlamak büyük lüks... olduğu gibi hatırlayıp ne yapacaksın değil mi?.
Share on facebook
Share on twitter
Share on pinterest
Share on whatsapp
Yılın filmlerinden 'Aftersun'ı yüreğiniz yeterse izleyin. Geçmişi bir miktar hafıza kaybıyla, istediğimiz gibi hatırlamak büyük lüks... olduğu gibi hatırlayıp ne yapacaksın değil mi?.

Bazı şeylerden kaçarım… ertelerim yani, hazır değilimdir bilirim… mesela göz göze gelmeye, o konuşmayı yapmaya, o kapıyı çekip çıkmaya, aslında farkındayken tek kelime etmediğimi itiraf etmeye… ya da o şarkıyı çalmaya, o kitaba başlamaya, o filmi izlemeye cesaretim yoktur henüz.

Çünkü hissederiz olacakları, biliriz başımıza gelecekleri esasen değil mi?.. Kilitlerini denize attığımızı sandığımız o sandıklar sabırla oturur açılacakları günü beklerler… Anahtara lüzum yoktur çünkü açılmaları için; sadece bir an, bir cümle, bir şarkı çözer kilitleri.

***

‘Aftersun’ (Güneş Sonrası) yılın en çok konuşulan filmlerinden biri, İskoç yönetmen/yazar Charlotte Wells’in ilk filmi. Genç yaşta baba olan boşanmış, maddi sıkıntı çeken, depresyondaki bir baba Calum (Paul Mescal) ve 11 yaşındaki pek vakit geçiremediği kızı Sophie’nin  (Frankie Corio) Fethiye’deki son tatilleri… Yirmi yıl sonra sanki bir daha öyle bir anıları olmayacağını bilerek babasıyla kameraya çektikleri tatillerinden görüntülerle babasını hatırlamaya çalışan Sophie.

Sophie’nin her şeyi bilen o masum nezaketi, Calum’un kızına güzel bir hatıra bırakma isteği.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Birkaç hafta önce filme başlayıp, ben bu duygunun altından kalkamam öngörüsüyle kapatmıştım. Bugün bana hangi güç, bu duygunun altından kalkabileceğimi söyleydiyse bilmiyorum, filme baştan başlayıp bitirdim. Uzatmaya gerek yok, özetle ben de bittim. 

Uzun zamandır izlediğim en yalın,  sade, gerçek ve derin filmdi ‘Aftersun’. Öyle kolay kolay da etkisinden çıkamam, eminim. Sevginin mutlaka nezaketle yan yana durduğunu, kız çocuklarının kaderini yazan ilk kalemi babalarının tuttuğunu, öyle ya çocukların her şeyi anladığını, anlamasa da her duyguyu emdiğini ve o hissin hiçbir zaman içlerinden silinmediğini gördüm bir daha.

Depresyonun ve umutsuzluğun ele geçirdiğini yavaş yavaş yok ettiğini, bir babanın çocuğuna vermek isteyip de veremediği şeylerin altında ezilişini, çoğu zaman baştan başlamak diye bir şey olmadığını… 

Ezip geçiyor ‘Aftersun’ izleyeni. Büyük cümleler kurmuyor gibi görünürken öküz gibi oturuyor göğsünüze. Geçmişiniz, şimdiniz, kaygılarınız, kalanlarınız, yaralarınız bir bohçadan patır patır dökülüyor önünüze. 

Müziğin en iyi kullanıldığı filmlerden de biri ‘Aftersun’. R.E.M.’in unutulmaz şarkısı ‘Losing My Religion’da Sophie’nin karaokesi, son fotoğraflarını çektirdikleri yemek sahnesindeki Candan Erçetin’den ‘Gamsız Hayat’ ve final dans sahnesindeki Queen & David Bowie’den ‘Under Pressure’. 

 

Under Pressure: ‘Kendimize bir şans daha veremez miyiz?’…

***

 

 

 

 

 

 

Filmi mutlaka izleyin diyemeyeceğim, yüreğiniz yetecekse izleyin. Paul Mescal ‘En İyi Erkek Oyuncu’ Oscar adaylığını yüz bin kere alnının akıyla almış. Charlotte Wells’e Oscar’da ‘En İyi Yönetmen’ adaylığı vermeyenler ne düşündüler acaba?. Bir yönetmen daha ne yapsın… Başyapıt!.

 

***

Sophie’nin yaşındayken ilk kez babamla baş başa tatile çıkmıştık. Arabayla Bodrum’a götürmüştü beni. Akyarlar’da o hep gittiğimiz pansiyonda kalmıştık. Gezmiştik, sohbet etmiştik, denize girmiştik… ben yine yüzlerce soru sormuştum, babam bilmediklerine bile biliyormuş gibi cevap vermişti. Öğlenleri kocaman karışık tostlar yemiştim. Ortamı bozacak hiçbir şey yapmamış, uyumlu olmuştum. Hatta şakalarımla güldürmüştüm, onun tarafından görülmüştüm… 

Son gün batımında arabada giderken kafamda babamın beyaz şapkası vardı, yola bakıyordum, dönüp ¨Baba!, biz seninle hiç samimi değildik, şimdi olduk ¨ demiştim… ki öyle yaşamından diyaloglar hatırlayan biri değilim, bunu unutmadım.

Sonra eve dönünce bu lafımı duyanlar çok gülmüşlerdi… neden güldüklerini anlayamamıştım… 

Filmi izlerken hep aklıma o sahne geldi… öyle yani. 

Sophie geçmişinden parçaları toplarken düşündüm de geçmişi bir miktar hafıza kaybıyla hatırlamak istediğimiz gibi hatırlamak büyük lüks… olduğu gibi hatırlayıp ne yapacaksın değil mi?..

Neyse, yazıyı  aklıma kazınan Sophie’nin babasına sözleriyle bitireyim…

¨Mesela bazen oyun oynarken gökyüzüne bakıyorum ve güneşi görünce ikimizin de güneşi görebildiği gerçeğini düşünmeye başlıyorum. Aynı yerde ve birlikte olmasak bile bir bakıma yine de birlikteyiz. İkimiz de aynı gökyüzünün altındayız. Yani bir nevi beraberiz ¨… 

Henüz yorum yapılmamış, sesinizi aşağıya ekleyin!


Bir Yorum Ekle

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.