Skip to content

Hoşçakal Hıncal Abi

Hoşçakal Hıncal Abi
Hayatını gazeteciliğe adamış bir duayen o. İşte bu da onun hikayesi. Öylesi böylesi kimsenin işi değil. Bir devirdi, kapandı. Artık bilemiyorum yıllardır içimde ne devirler kapandı… Hoşçakal Hıncal Abi. 
Share on facebook
Share on twitter
Share on pinterest
Share on whatsapp
Hayatını gazeteciliğe adamış bir duayen o. İşte bu da onun hikayesi. Öylesi böylesi kimsenin işi değil. Bir devirdi, kapandı. Artık bilemiyorum yıllardır içimde ne devirler kapandı… Hoşçakal Hıncal Abi. 

¨İlk cümle, bütün mesele ilk cümlede¨ derdi bana. ¨Sonra hiç korkmadan, kim ne der diye düşünmeden, inandıklarını yazacaksın, sadece kendin için yazacaksın, anlıyor musun Ayşe?¨.

-Anlıyorum Hıncal Abi.

¨Başlıkların vurucu olacak, okuyucuyu çekeceksin, başlığında tak diye koyacaksın fikrini ¨.

  • Peki Hıncal Abi.

¨ Çıkacaksın, gezeceksin, her yere gideceksin, sinemaları, tiyatroları, yeni şarkıları, kitapları takip edeceksin. Okumazsan, gündemi kaçırırsan bitersin, hayatın içinde olacaksın. Meraklı olacaksın ¨

¨Ahkam kesme, kimsenin senin ahkamına ihtiyacı yok! Kendi duygularını, düşünceleri anlat ¨.

¨Türkçeyi doğru kullan ¨

¨ Cümlelerini kısa tut. Uzun cümlelerde kaybolma. Aynı kelimeleri arka arkaya kullanma. Yazının bir önermesi olsun mutlaka. Eee? Dedirtme okuyucuya¨

¨ Soru cevap röportaj yapma, onu herkes yapıyor, izlenim yaz¨.

¨ Düşün ki okurun şimdi uçaktan indi, yurt dışından geldi. Olayı hiç bilmeyene anlatır gibi anlat. 5N1K sakın atlama ¨.

¨ Fotoğraf altını boş bırakma, mutlaka yaz ¨. 

  • Tamam Hıncal Abi…

 

 

2016 Zeynep ve Hıncal’la bir Pazar gününden.. Pazar kahvaltıları meşhurdu, herkes gelsin isterdi…

Dolu dolu birçok şeyi barındırarak; ¨Ah be Hıncal Abi¨.

Şimdi ille de bir şey söylemeli miyim? Karmaşık duygularımı, bir sağa bir sola kaçan düşüncelerimi yazmalı mıyım ardından diye düşünürken onun ille de ve  daima bir şeyler söylediğini, son dört yılda görüşmesek de benim ona bir zamanlar en yakın insanlardan biri, öğrencisi olduğumu unutmayarak yazmak istedim ardından.

Onun gibi olmadım ama ondan çok şey öğrendim ben. Nasıl inkar edebilirim ki… Kimse kimsenin yargıcı değil bu hayatta, olmamalı. Kimsenin kimseyi puanlamaya, iyilik-kötülük derecesini biçmeye hakkı yok. Hepimiz kendi sınavımızla, korkularımız sırtımızda, yenmeye çalıştığımız huylarımızla burun buruna yaşıyoruz bu ömrü. Bazen iyiye gidiyoruz, bazen kötüye. Bazen aşabiliyoruz kendimizi, bazen tutsak. 

Ben bugün gazeteciliği, köşe yazarlığını öğrendiğim ustam için güzel şeyler yazmak isterim. Aynaya bakmayanların sürüsüne katılacak değilim. 

Ne olursa olsun pes etmemeyi, kendi biçiminde hayata tutunmayı, işini severek bir ömür boyu yapmayı öğrendim ondan. Bir günü bir gününe tutmazdı, tanıdığım en ilginç ve öngörülemez insandı. Doğru. 15 sene bir ipin üzerinde cambaz gibi onunla ilişkimi dengelemeye çalıştım. Yorucuydu, bir yandan da büyük eğitim.

Kuralları yıkılamaz, disiplini şaşmaz, saati saatine biriydi.

Haftanın beş günü sabah 10.00’da gazeteden içeri girer, içine çubuk tarçın atılmış siyah çayını içerken iki saat boyunca çalışır, yazısını yazardı. 12.00’de yazısı biter, Yasemin Abla’nın ayarladığı bir iki randevusunu kabul ederdi. 

Çok da kalmak istemezdi, şekeri vardı açlığa dayanamaz, sinirlenirdi. 12.30’da öğle yemeğine giderdi. 

Yemekte mutlaka birileriyle buluşur, yine bazı randevularını yemek saatine ayarlatırdı. Her öğlen bir kutu diyet kolayı, tıka basa buz dolu bardakta içerdi. Yemekten sonra bir çekimi, işi yoksa evine gider bütün gazeteleri okurdu. Evi bitkiler, çiçekler, kitaplar, doluydu. Salondaki koltuğun önündeki masanın yanında yerde günlük çıkan tüm gazeteler dururdu. Hepsini tek tek, satır satır  okurdu. Duvarlarda yer kalmayacak kadar çok sanatçının resimleri, çanaklarda çikolataları/şekerleri, kedileri… 

Beraber geçirdiğimiz son yılbaşı. 2018’e girerken.

 

 

 

 

 

 

Neredeyse her gün dışarı çıkardı. Dakiklik önemliydi, beklemeyi ve bekletmeyi hiç sevmezdi. Sinemaya, yeni bir oyuna, arkadaş toplantısına, klasik müzik konserine, yemeğe ama mutlaka bir yere. Yaşam enerjisini böyle koruyordu bence; çalışarak ve sosyalleşerek.

Çok çabuk sinirlenirdi. Belki de siniri çok bilmektendi. Öğrenmekten hiç vazgeçmedi. Az fırçasını yemedim ve yediğim fırçaların gelişini hiçbir zaman kestiremedim 🙂 ¨Buna kesin bayılır ¨ dediğim şeylere kıyamet koparır, ¨Kesin azarı yicem, yandım¨ dediğim şeylere ¨Aferin, bravo¨ diyebilirdi.

İlginç ve farklı biriydi.

Ailesine olan bağlılığı en sevdiğim özelliğiydi. Bayramları, yılbaşlarını, özel günleri asla atlamaz çok severdi. Bense öyle değildim, bu hevesini anlayamazdım ama kıymetli bulurdum. Özenirdim. 

Bence beni de çok severdi, yani kendine göre. Kızı gibi görürdü. Gülerdi bana, o yıllardaki neşem, bitmeyen enerjim, merakım onu keyfilendirirdi. 

Ben de onu çok severdim.

 ¨Zor¨ derlerdi, ¨Bana sizden kolay¨ derdim (Yasemin Abla’dan iyi olmasın) çünkü şifrelerini çözmeye çok yakındım. Bakın çözmüştüm diyemiyorum hala 🙂 bir de alışkındım ‘zor’ adamlara, antrenmanlıydım küçüklükten. 

Ama yıllar geçtikçe bu beyin ve duygu jimnastiğinden, zamansız sürprizlerden, aniden duvara çakılmalarımdan yorgun düştüğüm de doğru. 

Bir yanı çocuk gibi, bir yanı Akrep. Bir yanı sevgi dolu, bir yanı tersi. Ben bu işin içinden hiç çıkamadım… Farklı düşünmek ve davranmak onda hayat biçimiydi. 

1991, 12 yaşındayım. Çeşme Müzik Festivali’nde bir gece 9,5 diskodayız. Hıncal Abi’nin yanındayım, o zamandan beri çok severdim. Hayat beni onun yanına koymuş…

 

O meşhur kahkahası, fuları, renkli kıyafetleri, inadı, küsmeleri, sevinçleri, sevdi mi tam sevmeleri, Galatasaray’ı, sıkı sıkıya tutunduğu değerleri ve tabii yazıları, unutulmaz kalemi, üç noktaları… Ve şiirleri, özlü sözleri… belki de içinde bambaşka bir alemi vardı, bize birçok şeyi göstermedi. 

Bugün kim ne derse desin, Türkiye’de gazetecilikte Hıncal Uluç diye bir gerçek var. Birçok kişiyi yetiştirmiş, önünü açmış, gazetecilikte ilklere imza atmış, hayatını gazeteciliğe adamış bir duayen o.

Yaşamıma kattıkları için sonsuz teşekkür ederim, hayatımı değiştirdi, hiçbir kitapta yazmayacak şeyleri öğretti.

İşte bu da onun hikayesi. 

Öylesi böylesi kimsenin işi değil.

Bir devirdi, kapandı. 

Artık bilemiyorum yıllardır içimde ne devirler kapandı…

Hoşçakal Hıncal Abi. 

Sevgiyle, saygıyla. 

2 Yorumlar

  1. Allah rahmet eylesin yine çok güzel, çok içten,samimi olmuş yazınız


Bir Yorum Ekle

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.