Bilen varsa rica edeceğim söylesin; biz bu yaz neredeydik ve ne yaşadık? Bana göre o kadar ışık hızı, o kadar kekremsi ve sislerin ardında bir yazdı ki, size soruyorum siz söyleyin bari.
Yani yazmış olmak için bir özet geçmeye kalkarsam ilk aklıma gelenler şu şekil:
İstanbul’da tarihin en serin yazını geçirdik (hiç şikayetçi değilim), benzin borsasını tık nefes takip ettik (aşırı şikayetçiyim), Bodrum ve Alaçatı’nın roketlemiş fiyatlarına bakakaldık.
E gitmeselerdi o zaman.
Ben de diyorum, gitmeselerdi. Belli seviyedeki restoranlara, mekanlara imkanın el vermezse gidemezsin. Dünyanın her yerinde var bu durum. Amaaa Çeşme’de, Bodrum’da günlük minimum 300 tl para ödemeden düzgün bir yerden denize girememek ne demek?
Bu rezilliğimiz ne olacak? Oturduğu bölgeden havlularını, kahvelerini, sandalyelerini alıp denize de mi girmesinler? Halk plajları varmış. Hadi var da kaç tane? Şartlar ne? Konuştuk mu bunları? Yooo. Sonuç şu: Gitmeselerdi.
#YALNIZDEĞİLDİR YOOO YALNIZ!
Kuşatma altındaki ülkemizde el olduk, işte en üzücüsü de buydu bu yaz.
Sonra festivallerimiz ve müziğimiz uydurma gerekçelerle yasaklandı. Hayret ettim doğrusu müzisyenler pek de sahip çıkamadı. Üç beş tweet attı bazıları. Hmmm tamam. Mesela alsalardı ya gitarlarını, çıksalardı ya festival şehrinin sokaklarına, çalsalardı ya şarkılarını kaldırımlara oturup… bendeki hayale bak, peh!

Ayrımcılık, cinsiyetçilik kol gezdi yine Temmuz, Ağustos demedi. Kadının müziğin, gençlerin, farklı renklerin, özgür düşüncenin, cesur yüreklerin sesinden yine öcü gibi korkuldu.
Pop sanatçımız Gülşen’i önce cezaevine sonra ev hapsine gönderen sisteme resmen seyirci oldundu. Yani yine klavyeden ortalama iki cümle kurarak destek olduğumuzu zannedip içimizi ferahlattık.
Yine birçok ‘#…yalnızdeğildir’ etiketi yarattık. Vallahi gülsem içim cızlar, kabul etsem vizdanım sızlar.
Hepimiz biliyoruz ki yalnızlardı, hepsi yalnızdı. Daha öncekiler, şimdikiler, sonrakiler… yalnızdı, günün sonunda yalnız kaldı.
Birbirimizi kandırmaya devam edelim değil mi? Uyanmayalım, uyansak da içimize içimize uyanalım, çaktırmayalım. Öylesi daha iyi, garanti, kötünün iyisi, şişşşt ses etmeyelim! Ta ki sıra sana gelene kadar.
Pekiii başka ne yaptık bu yaz?
TARKAN, İZABELYA, HADİSE…
KÖFN ‘Bir Tek Ben Anlarım’ a tutulduk. İzmir’e ve Tarkan’a topluca bir kere daha aşık olduk. Canım İzmir.
Modaya bakarsak çok şükür pembeye doyduk (kendisine aç değildik oysa), her ne kadar konuya talip olmasak da Instagram sağ olsun, el alemin ciğer/böbrek dekoltesine vakıf olduk. ¨Biri beni bu yazdan croplasın¨ diye haykırmadım değil.
Fevzi ile ¨İzabelya seninle mezara ben!¨ kuyusuna büyük düştük. Yerim onu çok tatlı.

Yine en az üç gelinlikli düğünlere ( hayır yani o değil de insan değişmeye üşenmez mi? Hem nedir bu, düğün mü Çağteks Gelinlik Fashion Show mu?), şok şok ayrılıklara şahit olduk. El alemin ayrılığı bizi hangi sebeple şokluyorsa artık. Saçmalık.
Ama Hadise ile yüzük atma partisi yapmayı ben ve arkadaşlarım deli gibi istedik. Kendisini sonsuz sevdiğimiz için bizce nefis fikirdi, ¨İstersen bana ukala mukala de/prensesler gibiydim ben baba evinde¨ eşliğinde yüzükleri gönder uzaya… bekar da olsa herkesin içinde bitmeyen bir ayrılık vardır çünkü.
Ayrıca ışığıyla, işiyle, gücüyle hayran olup evlendikleri kadınları değiştirmeye, ışıklarını kısmaya çalışan erkeklerden de gına geldi. Biraz büyüyün, özgüveninizi toplayın, güzel sevmeyi öğrenin be kardeşim. Gururunuz bu kadar kırılabilir olmasın, o biricik pamuk ipliğine bağlı egonuz yüzünden sinir krizleri geçirip hırsınızı kadınlardan çıkartmaya da kalkmayın. Yemezler, bakın şekil birde görüldüğü gibi yemiyorlar işte.
Neyse yani ha bugün ha yarın yaz havasına gireriz diye umduk, velhasıl tık! doğamadı güneşimiz.
Sonra bir baktık ki yaz bitti, can havliyle domateslerimizi konserveleyip yeni sezona gözümüzü diktik.
O zaman hazırsanız 2022-23 sonbahar kış sezonunu açıyor, yazılara başlıyorum.
Hadi iyi sezonlar.
2 Yorumlar
❤️❤️❤️
Hissiyatımın yazısı❤️