Skip to content

Bir Sahil Kasabasına Yerleşme Hayali Kuranlara 5 Uyarı!

Bir Sahil Kasabasına Yerleşme Hayali Kuranlara 5 Uyarı!
Çünkü bir hevesle kurduğumuz şehirli hayat modern hapishane tipi plazalarda, gazı çoktan kaçmış koşuşturmacalarla, bitmeyen ödemelerle, kamyon kamyon stres yüküyle, ensede anksiyeteyle dolu bir çembere döndü. Biz de tık nefes koşan, psikolojisi yerle bir deney farelerine. Sorarım size İstanbul’dasınız da en son ne zaman İstanbul’un tadını çıkarttınız?
Share on facebook
Share on twitter
Share on pinterest
Share on whatsapp
Çünkü bir hevesle kurduğumuz şehirli hayat modern hapishane tipi plazalarda, gazı çoktan kaçmış koşuşturmacalarla, bitmeyen ödemelerle, kamyon kamyon stres yüküyle, ensede anksiyeteyle dolu bir çembere döndü. Biz de tık nefes koşan, psikolojisi yerle bir deney farelerine. Sorarım size İstanbul’dasınız da en son ne zaman İstanbul’un tadını çıkarttınız?

¨Basıp gitmek istiyorum buralardan kendimi atıp Ege’lere, bir daha hiç basmadan frenlere¨ diyen kaç kişiyiz?

Ben! Ben! Ben! Elleri görelim.

Şehir hayatı özellikle İstanbul sokağa adım attığımız andan itibaren içimizden geçiyor değil mi? Görünmeyen kurşunlar yiyoruz sürekli. Dan! Dan! Dan!

Her sabah ‘eve sağ salim varabilecek misin bakalım’ adlı bir oyuna giriyoruz. Bu bir sabır oyunu, kuralları delik deşik sinir kontrol oyunu, akıl sağlığını haddinden fazla sınama oyunu sanki.

Biz buna ne zaman gönüllü olduk ki? Düşünüyorum, bulamıyorum.

Sıklıkla fenalıklar geçirip; ¨İyi de ben bütün bu saçmalığa ne için katlanıyorum?¨ sorusunu sorunca derin bir üzüntü içine düşüyorum. Anti-depresanım neredeeee?

EN SON NE ZAMAN İSTANBUL’UN TADINI ÇIKARTTINIZ?

 İşiniz var, tamam çok şükür. Oturduğunuz eviniz, belki aileniz ya da sevgiliniz var. Tamam, hepsine tamam da istediğiniz hayat bu mu yani?

Güneşin batışını keyifle izleyemedikten sonra, trafikte saatlerinizi harcadıktan sonra, gülümseyerek bir hafta sonunu bile geçiremedikten, yahu adam gibi uykumuzu bile alamadıktan sonra neyin peşindeyiz acaba?

Aldığımız maaş temel ihtiyaçlarımızı karşılasın, şu oturduğumuz eve başımızı sokalım, hiçbir şeyden dolu dolu zevk almayalım, her an hayati tehlikeyle burun buruna olalım, mecburen yapılanlar listemize tıklar atalım, çocuklar şehirde okusun, aman işim dursun fikriyle mi tüketiyoruz ömrümüzü?

Yok, yok. Gitmek lazım şehirden. Basıp gitmek.

Pierre Loti’de güne başlamak… çay ve simit ve İstanbul. En son ne zaman yaptınız?

Çünkü bir hevesle kurduğumuz şehirli hayat modern hapishane tipi plazalarda, gazı çoktan kaçmış koşuşturmacalarla, bitmeyen ödemelerle, kamyon kamyon stres yüküyle, ensede anksiyeteyle dolu bir çembere döndü. Biz de tık nefes koşan, psikolojisi yerle bir deney farelerine.

Galata sokaklarında aylak aylak dolanmak…

Sorarım size İstanbul’dasınız da en son ne zaman İstanbul’un tadını çıkarttınız? Diyelim elinizde simitle vapur keyfi ne zaman yaptınız? Adalara ne zaman gittiniz? Sultanahmet’i, tarihi yerleri, Sirkeci’yi, Kapalı Çarşı’yı ne zaman turladınız şöyle doya doya? Ne zaman Pierre Loti’de gün doğumunu izlediniz ya da aylak aylak dolandınız Beyoğlu sokaklarında.

Mutsuzuz tabii, yorgunuz fena, kırgınız olana da olmayana da.

Ve fakat halatlarla bağlı olduğumuz ‘kurulu’ düzenimizden gidemiyoruz bir türlü. İşti güçtü, çocuktu, aileydi kıstırıyor bizi. E bir de alışkanlıklar ve korkular meselesi var.

Hem buralardan gidip, ¨Çok sıkıldım¨ çığlıklarıyla dönenleri de gördük değil mi?. Ya da oralara gidip potansiyellerini çürütenleri, sabah akşam alkole düşenleri, evlilikleri bitenleri de….

Ya biz de başaramazsak?!

Arabaya atlayıp Ege’ye sık sık gittiğimden ve çokça kişiyle sohbet ettiğimden (bunlar hep merak) buralara yerleşenleri ve nasıl bir hayat yaşadıklarını, hangi kafada olduğunu anlıyorum artık.

YALNIZLIĞINIZLA BARIŞIKSANIZ BUYURUN!

Ve hizmette sınır tanımayıp, şehirden kaçmak isteyenlere 5 ikaz maddesi veriyorum.

  1. Nereye gidersen git, kendini de götürüyorsun. Yani tüm suç şehrin değil. Artık duymaktan gına geldi biliyorum ama önce içimizi halletmemiz şart. Nasıl bir yaşam istediğimizi, bizi asıl mutlu eden şeyleri, rutinlerimizi, yer etmiş alışkanlıklarımızın bize hala iyi gelip gelmediğini bol bol sormalıyız kendimize. Üşenmeyeni kişisel analize davet ediyorum ilk maddede. Size bavul toplatan kaçma arzusu değil, sindirilmiş yeni bir yaşama geçiş niyeti olmalı.
  2. Şok bir haber olmasın ama yaz tatiline gidip ayılıp bayıldığınız, ohhh çektiğiniz tatil beldeleri ya da köylerin kışı da var 🙂 Özellikle Kasım-Mart arası hiç de hayallerinizdeki gibi değil. Bunun rüzgarı var, fırtınası var, yağmurda basan sular var, sessizliği var, ıssızlığı var, arkadaşsızlığı, kurak sosyal hayatı var… Bunlara hazır mısınız? Şehirdeki o ‘her şeysiz’ yapabilecek misiniz? Hadi sorun kendinize.
  3. Yalnızlığıyla başa çıkamayanlar, tek başına vakit geçirmekte zorlananlar, hareketli sosyal hayat arayanlar için şehir hayatından vazgeçmek doğru bir karar değil gibi. Yazın cıvıltısı kesildiğinde yine kendinle baş başasın çünkü. Yani bu da bizi ilk maddemize döndürüyor. Özünü tanıyan, rotasını bilen zaten her yerde tıkır tıkır yaşıyor. Yalnızlığınızla ne kadar arkadaşsınız bakın bakalım. İki günü bile evde sıkılmadan geçiremeyenler hiç bu işe soyunmasın. Kafanızın nerede konuşlandığı elzem mesele.
  4. Sabahları uyandığınızda bir hayat amacınızın olması şart. Bakın bu maddenin esasen yeri yurdu yok. Yataktan bir amaçla kalkan herkes diğerlerine göre bir sıfır öndedir. Ayvalık’a, Kaş’a, Bodrum’a, Akyaka’ya taşınıp mutlu olan tanıdıklarımın ortak özellikleri kendi başlarına güzel vakit geçirebilmeleri ve bir şekilde işlerini oraya taşıyabilmeleri. Online işler, sanat , yazarlık, yeme içme sektörü, otelcilik vesaire gibi… Çünkü üretmeyen, çalışmayan, düşünmeyen kişi daima sıkıntıya, depresyona gebedir.
  5. Sosyal çevre meselesi. Gittiğiniz yerin kurallarına ve tarzına hazır mısınız? Elbette yeni arkadaşlar edineceksiniz, belki müthiş dostluklara dönüşecek bunlar. Ama ben peşin peşin söyleyeyim, küçük yerin dedikodusu çok olur. İster köye yerleşin ister Alaçatı’ya, oyalanacak fazla şey bulamayan ve dar çevrede yaşamını sürdüren bazı bireylerin ana besin kaynağı dedikodudur. Fazla samimiyet kısa sürede olay doğurur, soğukluk da ‘suratsız’ damgası yedirir. Her hareketiniz kayıtlara geçer. Demedi demeyin yani. Razı mısınız? Bir de bunu sorun kendinize.

Tamamsanız, kim tutar sizi 🙂

6 Yorumlar

  1. Süper doğru ve güzel tespitler amaaa insan bazen hesapsız ,kitapsız sadece aklına eseni,gönlünün sesini dinleyip bazı şeyleri yapmalı diye düşünüyorum .
    Olmazsa sil baştan.
    En azından denedim olmadı deme lüksüne sahip olmak…

  2. Ben de bir çoğu gibi alıp başımı gitmek sevdalısıyım. Eski bir Renault 12 araba ile hayatımı kasaba kasaba gezip, seyyar saticilik yaparak ve durduğum yerlerde bir ikindi vakti kahvede yaşlı amcalara şu soruyu sorarak geçirmek ve o anları kaydetmek istiyorum.
    “Anlat amca, 30 sene önce burda ne vardı, nasıldı buralar.. “

  3. Evet ben hepsine tamamım ama 7 yaşında oğlumla dul bir kadın olarak oralarda pek yerim yok gibi.

  4. Acaba biraz dolduruşa gelmişmiyimdir ?

  5. Ayşe ne iyi ettin yazmakla yeniden bazen insan güncel yaşam okumak istiyor ,haber değil magazin kesinlikle değil hayatın içinden ama çok ciddi de değil ☺️


Bir Yorum Ekle

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.