Skip to content

Ajda’nın ¨Yoruldum Kendimden¨ Dediği Noktadan Selamlar

Ajda’nın ¨Yoruldum Kendimden¨ Dediği Noktadan Selamlar
Gözümde güneş gözlükleri, ekşi suratımla bahçe kapısında dikiliyorum. Ajda'nın ¨Yoruldum kendimden, bıktım kendimden¨ dediği noktadayım.
Share on facebook
Share on twitter
Share on pinterest
Share on whatsapp
Gözümde güneş gözlükleri, ekşi suratımla bahçe kapısında dikiliyorum. Ajda'nın ¨Yoruldum kendimden, bıktım kendimden¨ dediği noktadayım.

Elimde su şişesi, bol su şart tabii. İçsem de gitmiyor boğazımdan, mecburen yapılan ne varsa bünyem kusuyor, adeti bu.

Asıl mesele su değil de bol bir otoanaliz şart gibi.

Gözümde güneş gözlükleri, saçlarım dağılmış, ekşi suratımla bahçe kapısında dikiliyorum. Huysuzum. Mutfakta su ısınıyor. Kahveye ama öyle böyle değil, fincan fincan kahveye ihtiyacım var.

Akşamdan kalmayım. Çok iyi geçtiğine emin olduğum sınavda cevapları kaydırdığımı fark ettiğim bir akşamdan (yıkılan kule keyfi).

Pazar günü saat 14:30.

Sucuklar, yumurtalar, kahvaltılar… nasıl bir Pazarcılık aşkı bu?

NASIL BİR PAZARCILIK AŞKIDIR?

Ne yalan söyleyeyim, pek de şikayetçi olmamakla beraber, Pazar günlerim Instagram’daki kimsenin Pazar gününe benzemiyor. Aile kahvaltıları, yumurtalar-sucuklar (offf! midem bulandı)… öğleden sonra balıkçıda meze kaşıklamalar (mide bulantısı tam gaz). Ver elini sabahın köründe ormana gidip koşanlar(buna özenebilirim belki), anne-baba ziyaretleri (annem Bodrum’da, babasızlık rocks), çocuklarını parka götürenler, mangallar, maçlar, kutu oyunları, tavlalar…

Acaba nasıl bir Pazarcılık aşkıyla uyanıyorlar? Nasıl bir düzen, nasıl oturmuş bir sistem bu? Bilemiyorum, içime otursun mu, oturmasın mı?

Diyelim bir senedir her Pazar Feriköy Antika Pazarı’na gitme niyetinde olup gidemeyen biriyim ben. Önden program yapamayan, yaparsa o güne kadar anksiyete atakları geçiren, program zamanı ille de gitmemek için bin bir bahane üreten biri (rica edeceğim, Sinan Canan bunu da konuşsun YouTube kanalında).

Adım gibi eminim sigarayı, tekilayı-viskiyi, şekeri-gluteni, hazır ayaktayken beni istemeyeni anlamaya çalışmayı bırakmaya yemin edeceğim az sonra.

SANMALARIMDAN, FARZ ETMELERİMDEN…

Sanırım bende yapış yapış bir bırakma sorunu var (sorun gibi sorun, gelin de çekene sorun). Ha, tam tersi olarak; bıraktım mı hiç yaşanmamış sayma huyum da. Yüz puanlarla, yıldızlı pekiyilerle başlayıp bir sabah aniden sıfırı basmak suretiyle sınıfta bırakıverme hali.

Ajda’nın ‘Yoruldum kendimden, bıktım kendimden’ videosu bu hafta viral oldu.

Kendine sürprizli bünyenin dile getirilmeyen dramıdır bu.

Neyse yani, tam da Ajda’nın ¨Yoruldum kendimden, bıktım kendimden¨ isyanı noktasındayım bu sabah. Bakın üşenmeyip maddeliyorum:

  • Sanmalarımdan, farz etmelerimden, zannetmelerimden yoruldum mesela. Günün sonunda doğru çıksalar da yoruldum. Bilmeyiverseydim, düşünmeyiverseydim, görmeyiverseydim daha mı hafif olurdum?
  • Kişilerle tanıştığımda ilk on dakikada çektiğim fotoğrafı görmezden gelmelerimden ve finalde o ilk on dakikanın izinden gitmediğim için duyduğum kendime öfkeden yoruldum.
  • Bildiğimi bilmezden gelme alışkanlığımdan ve bunun nedeniyle yüzleşmekten de bıktım mesela. İç ses bu kadar kısılır mı? Söylesene ne zaman yanıldı?
  • ¨Uyu¨ dediğimde uyumayan, ¨Yeme¨ dediğimde iştahtan çıldıran bedenimden de bıktım yani. Yıllardır aralıksız sekiz saat uyuyamamaktan, ne yapsam bu işi olduramamaktan, magnezyumdan, melatoninden, uyumak için- abuk sabuk saatlerde acıkmamak için yapmam gerekenler listesinden de yoruldum.
  • Modern insanın hiç de modern olmayan iletişimsizliğinden, kaçak dövüşmesinden, umursamazlık maskesi giydirilmiş cesaretsizliğinden… bin kere yoruldum, bıktım.
  • Sonra eksikliğini duyduklarımı içmekten fevkalade yoruldum.
  • Kadınlık, annelik ile başlayıp başkalarına ahkam kesmelerle devam eden cümlelerden bıktım. ‘Enough’ tokadım hazır.
  • Linç kültüründen, yapay gündemlerden, elektrik faturalarından, hayal kurmanın suça girmesinden, övgünün korkaklığından, dürüstlüğe atılan dayaklardan bıkmaktan bıktım.
  • Aynı sığ denizlere girmeye çalışmaktan, bir kaşık suda boğulmaktan, kısır ve kurak topraklara çıplak ayakla basıp göz göre göre enerjimin içine etmekten de bıktım. Ve de yoruldum.
  • Heyecanla verilen ani kararlarımın ve salaklıklarımın geçit törenine uyandığım sabahlardan da…
  • Bireyciliğin cilalana cilana sürüklediği sonsuz yalnızlıktan, insanın içine tüküresi geldiği o ‘kişisel alandan’ da bıktım. Al sana kişisel alan, otur tek başına.
  • Gayet eğlenceli olması gereken şeylerin, bir kase kabak çekirdeğindeki tek acı çekirdeğin bana denk gelmesi gibi bütün ağzımın tadını bozmasından yoruldum.
  • Her gün ve her konuda ¨ Gerçekten ne istiyorum?¨ sorusunun cevabını aramaktan, bakın aşırı ama aşırı yoruldum.
  • Her demişken… her sabah ayarlarımı sıfırlayıp, yeniden bugün düne benzemesin endişesiyle, taş üstüne taş konsun gayesiyle çabalamaktan, kendimi motive etmekten bıktım, yoruldum.
  • Diyeceklerimi ‘neyse’lerle kaplayıp kenara koymaktan, tesellide bir marka olmaktan, ‘güçlüyse kaygısızdır’ sanrısından çok pis yoruldum, bıktım.
  • Elini kolunu sallaya sallaya gezen duygusal dolandırıcılıktan, kapkaççı ilişki kültüründen hem de nasıl yoruldum.
  • Anlaşılmamak sorun değil, üzerimize yağan umursamazlık yağmurundan yoruldum. Bıktım.
  • Bakımlı, akıllı, çalışkan, seksi, fit, sağlıklı, anlayışlı, komik, eğlenceli, pratik, zamanında, cool, duygusal, vurdumduymaz, düzenli, güncel, zeki, güçlü, şefkatli, beklentisiz, yalnız, flörtöz, anlayışlı, sabırlı… hepsini aynı anda olmaktan yoruldum.
  • Hadi bir madde daha; sahiciliğin, havalı (cool) görünmekten daha seksi olduğunun idrak edilmemesinden bıktım.

Üç fincan kahve içtim, çıktım Emirgan sokaklarında yürüdüm, eve geldim duş aldım, yüzüme gül maskesi yaptım, üç beş kitaptan üç beş sayfa karıştırdım.

Bir deneyimi onu yaşayandan başkası gözlemleyemeyeceği için içgözlemime daldım. Haftalık yeminlerimi ettim, tövbeler listemi yazdım. Spotify’da ‘Ayse On The Road’ listemi açtım. Hadi yap bavulu, gün doğarken düş yola… halim yok ama…

Kendimi bildim bileli şu gitme isteğimden kurtulamadım…

 

33 Yorumlar

  1. Ayşe seni okumaya bayılıyorum.Ama bu yazı beni yordu ya i,yordun kuzum ‍♀️

    • Günümüz büyük şehir insanının yaşamına tercüman olmuşsun.

        • Alişkanlıkları bırakmak o kadar zor ki, yoksa dünyanın en saçma şeyi 40 yaşından sonra bu gereksiz kalabalığın yükünü taşımak. Hadi gençken seçeneklerin çok olması cazip kılıyor şehri ama bence artık gerekli değil. Bir yolunu bulup kaçmak lazım

  2. Kalemine saglik Ayse’cim..Her birimizi anlatmissin Sen mukemmel bi kadinsin,seni sen yapan seyler bunlar ve biz bu Ayseyi seviyoruz,sen de seviyorsun biliyorum❤

  3. Kendimi bildim bileli şu gitme isteğimden kurtulamadım. Aynı ben am bu sefer ne istediğimi bana neyin iyi geleceğini buldum şimdi sırası değil belki bazı durumlardan ötürü ama Antalya’ya gidip kendime bir sera yapıp sadece üretmek istiyorum. Onların sessizliğinde huzur bulmak ilgi verince sevgi verince karşılığını almak. Umarım en kısa zamanda gerçekleştiririm.

  4. Ayşe hanım harika..kırkında bekar biri olarak bıkkınlık listenize aynen katılıyorum..Kendimle çok mu uğraşıyorum nedir?Özellikle bireyciliğin vıcık vıcık yedirildiği kısmı çok doğru

    • ilişkisi olanların da bıkkın ve yorgun olabileceğini unutmamak lazım 🙂
      mesele bekarlıkta değil, hayat yorgunluğunda, kısır döngülerde.

    • 40ında bekar Ayşe +1 :)))
      Yazı müthiş iç karartıcı ama tam olarak böyle, gerçekler, belki sadece bizim gerçeklerimiz belki yalnızların gerçekleri. Ama okumak iyi geldi. Sanırım tek olmadığını bilmek iyi hissettirdi. Güzel kalbinden, çaresizliklerinden, arada kalmışlıklarından öpüyorum.

  5. O kadar güzel anlatmışsın kibayıldım hislere tercüman derin bir iç geçirdim..

  6. Yine cok sevdim. Girizgahindan sonra cayimi alip oyle okudum

  7. Sizi yıllardır okurum. Bu yüzden okumak, yazdıklarınızı okumak sanki her gün yaşadıklarımı kendi ağzımdan dinlemek gibi. Belki Akrep olduğumuz içindir, bilmiyorum…
    Yukarıda saydığınız her bir cümleye de imzamı atarım. Ve ben de kendimi bildim bileli şu gitme isteğimden kurtulamadım…
    Teşekkürler bu denli güzel anlatım için..

  8. Yaşadıklarımı sanki bir el kağıda dökmüş gibi… şahane, gitmek kaçmak mı diye düşünürken yorulmak:(
    Emeğine yüreğine sağlık Ayşe

  9. Peki nasıl dinlenicez?Evli de yorgun ,bekar da Yanlız da yorgun partneri olan da.İnsan ne kendinde dinleyebiliyor ne başkasında.Herkes aynı dertten muzdarip

  10. Herkese benzemeye çalışılan hayatlardan, ayıya dayı demekten, enerji emicilerle çevrili etrafımızdan siktiri çekip gidememekten, hissettiklerini özgürce dışa vuramamaktan çok yoruldum bende, ama diyorum hayat yorulmaya değen upuzun bir yol. Sevgiyle kalın..

  11. Ayşe hnm ; yazınızda, kendimden tanıdık birşeyler gördüm .. isyan !!
    kendimdeki en büyük değişimler isyanla başlamıştı..tabiki; o zamanları, çöküş, yıkım olarakta tanımlayabilirim. Ama yerini kutlamaya bırakıyor.. Yaşadıkça, denedikçe bir boşluğa düşüyordum.. bana söylenen yada kendi araştırmalarımca, olması gereken hiç bir şey tam anlamıyla olmuyordu.. belli bir süre oluyor gibi olsada, sonra büyük bir boşluk oluyordu.. o kadar çok şeyler denedim ki yetmedi, yeni yeni listelerde eklemiştim.. ama yinede büyük bir boşluk oluyordu, bazen olması gerekenler olduğunda da, anlamını yitiriyor yine olmuyordu.. sonunda isyan etmiştim.. Neden o istenen hayatı yaşayamıyordum..? Sizi bilmem ama .. ben bedenen madden ve manen olarak çok diplerdeyken isyan edebildim.. keşke isyan sınırım daha üstlerde olsaydı.. Fakat kabullenemiyor insan .. o kadar yorulmuştum ki.. Artık bir daha deneyecek halim kalmamıştı.. o kadar iyi biliyordum ki hayatı.. başkalarına ders verecek kadardım. fakat dersten kalmış bir kişiydim de ayrıca :(( :)) başka deneyecek bir şeyim kalmamıştı. Beni yoran, denemelerden çok, iki uca gidip gelmelerimdi. Ne çok şeyler yüklemişim kendime tabiki yorulurmuşum.. o kadar öğreti, bilgi, olmazsa olmazlar, olmam gerekenler, ne çok listelerim varmış !! Olduğunda bir uç, olmadığında bir uç .. olduğunda kısa bir haz sonrası bir boşluk.. olmadığında büyük bir suçluluk yetersizlik duygusu.. bir zamanlar yükseldim , bir zaman geldiki, dipe battım.. taki dibi görünce uyandım.. sonra dedim ki bu işte bir yanlışlık var .. olması gereken herşeyi oldurmaya çalıştım fakat sonuç dipteyim.. isyandaydım hani böyle olmayacaktı. ben olması geren herşeyi yapmama ve bilme rağmen dedim… sporcu kimliğimden sonra hastanelerde gezen kilolu ve ilaçlarla yaşayan alkolik bir yaşam’ .. iş hayatımda yükselen şirket sahibiyken iflas, aşk ve ilişkilerde sevginin doruğundayken koca bir yalnızlık.. bir yerde dursam belkide yorulmazdım ama her dipe düştüğümde yeni bir öğreti ve bilgi ile yeniden deneyip aaa oldu heralde derken yükselip düşmek yormuş beni .. kaçmak yormuş beni, yer değiştirmek yormuş beni.. denemek yormuştu beni.. oldu dediğim şeyi orda tutmak yormuştu beni.. ama artık deneyecek bir öğretim bile kalmamıştı bırak olsa bile deneyecek halimde yoktu artık.. isyanın öylesi !!!
    Ajda Pekkan gibi Ayşe Yılmazel gibi tanınmış, özenilen, taklit edilen, olması gerekilen kişiler .. bile yorulduysa, isyan ediyorsa ..
    Artık sorgulama zamanı ..
    Ayşe hnm ; bence kendinizle böylesi filitresiz yüzleşmeniz, gözlemlemeniz bile kutlanacak bir durum.. bunu farketmeniz dileği ile ..

    • birşey dikkatimi çekti.. Siz; hayatınızla ilgili üzüntünüzü belirtip isyanızı ve yorulduğunuzu yazmışken
      herkesin sizi tebrik etmesi, sevinmesi ilginç geldi..
      belkide onlarda bu uyanışınız için tebrik ediyordur..

      • yok, o öyle bir tebrik değil 🙂 iç sıkıntıma, yorgunluğuma sevinmiyorlar elbet. insan karşısında kendi gibi hisseden birini görünce bağ kuruyor. bu hepimiz için geçerli

    • samimiyetiniz ne güzel… insan olmak böyle bir şey sanırım; biraz isyan, biraz heves, biraz mutluluk, biraz hüzün. yaşamayı seviyoruz yine de. her zaman. daima 🙂

  12. 10 yıldır okuyorum büyüdüm, yıllandım her dönem aynı frekanstayız hiç sekmez. İyiki yazıyorsunuz, pek anlatan kalmadı artık.. Tanışamıyoruz gerçek insanlarla hep bir ambalaj üzerimizde para da eş dost da keyif vermiyor artık, gitmek arzusu kemirip duruyor nihayetinde varmak korkusu konuyu kapatıyor, her gün yeniden..

    • esasen gitmekle de olmuyor. nereye gidersen git, için seninle geliyor. Tam da bu noktada hayat akışında değişiklik yapmak lazım. hatta elzem 🙂

  13. 2 gündür yazı dolaşıyor.Tam da bu sabah ki ruh Halime uygun bir yazı okudum.Tek olduğumu görmemek sevinidirici.Gel gör ki faydası var mı yok.Neyi nerde yanlış yaptım,bir ben mi yanlışım,haketmesinler bir bana mı reva görüldü demekten kendime değersizlik yüklemekten de yoruldum

    • böyle ara ara yapılan isyanlar, ‘bıktım’lar çok iyidir. insanın içi yıkanır, temizlenir, sonra aynen devam 🙂

  14. Üzerine eklenecek hiçbir şey yok.malum medyada yazdığımız yıllardan beri sizi okurum yine mükemmel bir şekilde ifade etmişsiniz.

  15. Atila İlhan’ın Pia şiiri gibi..
    idi benim hayatım.
    ‘ben bir şehre geldiğim vakit
    O başka bir şehre gitmese..’
    Kimdi bu Pia?
    Sürekli bir eksiklik,
    Sanki bulunca tam-lanacağım.
    Hep dışarıda yani kendimin dışında sanıyordum, bildiğin arıyordum.
    Sonradan farkettim,
    İçimdeymiş.. benmişim yani o.
    Bırak görmeyi, dönüp bakmamışım bile..
    Arıyorum derken kaçmışım aslında.
    Kaçarken de kah gülmüşüm,
    Kah düşmüşüm,
    Zor kalkmışım, kah gülmüşler arkamdan falan..
    Baktığımı sandıkça uzaklaşmışım yani.
    Yani aslında ben kendime baktığımı sanarken
    Başkaları gibi bakmışım.
    Kınayarak, oldu mu iyi düzgün oturdun mu, tamam aferim hah şöyle.. belki.

    Şimdi mi?
    Vallahi kimse ne kilo ne kıyafet ne adap takıyormuş!
    Sorun yine bizim topraklarda ve yine hep başkasına beğendirme çabamızmış kendimizi..
    Daha çok sevileyim diye belki;
    Anne babaya yaranmak,
    Sevgililerin totosunu kaldırmak,
    İş yerinde farklı, gece alemlerinde farklı olmak ve hatta kontrollü olmak zorunda kalmak.
    Sonra da..
    Aramışım işte Pia’yı..
    Sanki bulunca tamamlanmış olacakmışım.

    Şimdi içmek mi istiyorum, içiyorum.
    Uyumak mı, uyuyorum.
    Acaba ayıp mı olur o lafı söylemese miydim.. falan düşünmüyorum.
    Annem “e çok kilo almışsın sen!” der taa Türkiye’den
    Babam “ iş bulamadın mı daha?!” der..
    Kardeşler ilintili olduğun kişiler ayrı..
    Dönüp baktığımda ben vermişim o izinleri hep.
    Çok kasıyor ülkemizdeki insanlar çok.
    Üstüne zaten kendimiz!
    Burada herkes Adele’in ilk hali gibi,
    Hatta son hali isterse sütyenle kalmak gibi
    Hatta ayağında peluş ev terliği olsa da kalburüstü bara gidebiliyorsun.
    Rahatlar yani.
    Dilenci ‘bozuk paranız var mı?’ diyor kibarca,
    Yok deyince teşekkür ediyor nazikçe.
    Bizde o bozukluğu versen bildiğin tükürür.
    Hintli bir amca laf atıyor ‘it’s disgusting’ dediğinde çok mahçup olup özür dileyerek gidiyor felan.. tatlış yani, kendine kızıyorsun ne gerek vardı şimdi kalbini kırmaya diye

    14 Şubat ya, rezervasyon yaptırıyoruz,
    Sevgilime ‘ne giyeceksin’ diyorum
    Takım elbise mi giyeyim yahu, neyse o, diyor.
    Bildiğin bozuluyorum, iyi sen hamburgerciye gidersin ben o restoran için şık olmak istiyorum diyorum, sen bilirsin diyor.
    Hala kafamda atamadığım klişeler! Bir de adama trip atıyorum!

    Burada aldığım artı 20 kilo ile 80’lere dayanmışım, adam “minnikkkkk” diye seviyor! içimden “miyop ya heralde farkımda değil’ deyip seviniyorum yok ama işte, olduğun gibi, ne isen öyle seviyor, öyle öğrenmiş ❤️

    İşte bütün bunları benim de öğrenmem gerekiyor ❤️


Bir Yorum Ekle

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.